Bir jenerasyon ve daha fazlası için, tarih yazıcılığının tarihine olan alaka hem Amerika’da hem de Avrupa’da istikrarlı bir şekilde artmıştır. Yeni dergiler ve monografi serileri yayınlanmıştır, sayısız kitap ve makale tarihsel geleneğin toplumsal, entelektüel ve edebî sınırlarını aydınlatırken, Alman tarih yazıcılığının tarihine dair yoğun bir kollektif araştırma gerçekleştirilmiş ve onun için yeni bir ortak tarih meydana getirilmiştir. Bu çalışmanın mühim bir kısmı bir soru grubu etrafında şekillenmiştir: Tarihçilerin elde ettikleri sonuçların statüsü ve okuyucularını bu sonuçların doğruluğuna ikna etmek için kullandıkları akademik (geleneksel) yöntemler. Hayden White’ın On Dokuzuncu yüzyıl Avrupa klasiklerinden, Peter Novick’in yirminci yüzyılın kalıplaşmış modellerinin yeniden inşasına, son çalışmalar mutlak tarihsel hakikatlere varma ihtimaline dair kalıcı inancın altını oymuştur. On Sekizinci yüzyıla ve daha az ayrıntılı bir biçimde Antik dünyaya uzanan bir argüman geliştirilmesinde eleştirmenler, tarihçilerin biyografileri ve kültürel şartlara dayalı varsayımlarının, kanıtlarını tutarlı anlatılara dönüştürmeye çalışırken onlara rehberlik eden bir şablon teşkil ettiğini tartışmaktadır. Daha da radikal olarak, önde gelen akademisyenler tarihsel yazımın retoriğiyle, mesleğin kurucularının uyguladığı haliyle yaratıcı edebiyatın retoriği arasındaki bağlantılara vurgu yapmışlardır. Tarih ve tarihi kurgu arasındaki fark bir Gibbon yada bir Michelet’in büyük anlatılarıyla, bir Scott ya da bir Stendhal’inkiler arasında sık sık buharlaşıyor gibi görünmektedir.
Mektup
Elinizdeki sayı bir nevi makaleler derlemesinden oluşuyor. Sürekli okurlarımız bilirler ki, muayyen bir mevzu yahut meselede esaslı bir “dosya” hazırlayamadığımızda, “makaleler derlemesi” tarzında bir sayı çıkarmayı tercih ediyoruz; bu sayı da bunlardan biri…
MAKALELER
1820’li yıllarda Sudan’ın Kızıldeniz sahili, Osmanlı Devleti’nin doğrudan hakimiyetinde olup Habeşistan Eyaleti’ne bağlanmıştı. Sudan topraklarının iç kısımları ise; her ne kadar doğrudan doğruya İstanbul’a bağlı olmasa da Osmanlı Devleti idaresine tabiî idi. Sudan’daki yerel sultanlıklardan “Harar, Fur ve Darfur Sultanlıkları”, Osmanlı hakimiyetini kabul etmiş ve Osmanlı Devleti ile karşılıklı ilişkiler tesis etmiştir.
“Fur’ların Yurdu” anlamına gelen Darfur bölgesinde 16. yüzyılda, Musa Süleyman Solong tarafından bir sultanlık kurulmuştur. Osmanlı Devleti ile karşılıklı ilişkiler tesis eden Darfur Sultanları, İstanbul’a elçiler göndererek, Osmanlı padişahını bir otorite olarak benimsemişlerdir. Sudan topraklarının iç kısımlarında fiili olarak mevcut bulunan Osmanlı merkezî hakimiyeti zamanla yayılmış, 1874 yılında Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Mısır Hidivliği, Darfur’u topraklarına katınca, Darfur Bölgesi de resmi olarak Osmanlı idaresi altına girmiştir…
622 yıllık devlet ömrüne sahip olan Osmanlı Devleti’nin bu devamlılığı nasıl sağladığı önemli bir konudur. Oldukça geniş bir coğrafyada hâkimiyet tesis etmenin idari, askeri, ekonomik, mali, ilmi vs. birçok sebebi bulunmalıdır. Bu açıdan Osmanlı Devleti’ni emsalleri arasında farklı kılan sebeplerin araştırılması ve bunun her yeni ilmi disiplin açısından irdelenmesi günümüz açısından ehemmiyet taşıyan bir husustur.
Koçi Bey, Osmanlı bürokrasisinde uzun yıllar görev yapmış ve bu süreçte edindiği tecrübeleri kayıt altına almış ve bunları döneminin padişahlarına risaleler tarzında sunmuş bir düşünürdür. Kendi ifadesiyle bu risaleleri yazmaktan amacı, kendi nefsini tatmin etmek değildir. Kadim uygulamaların, risalelerinde ele aldığı gerekçelerle terk edilmesinin devlet ve millet hayatında meydana getirdiği olumsuzlukları teşhis etmiş olması ve bunların, mesuliyet alınarak düzeltilebileceğine itibar etmesidir…
İnsan denen varlığı manevî değerlerle donatan ve en ilkel denilen dinden en mükemmel olduğuna inandığımız - bizim inancımıza göre - İslâmiyet’e kadar, insanı eşyadan ve diğer her çeşit canlıdan üstün hâle getirdiği kabul edilen inanç manzumeleri, toplumlar için vazgeçilmezdir. Özellikle tarihten günümüze kendi millî kültür ve şahsiyetimizin yoğrulmasında gerek eski Gök Tanrı dininin, gerekse bin yıldan beri yaşaya geldiğimiz İslâmiyet’in yeri ve değeri ise, diğer milletlerin din-toplum ilişkisindeki etkileşimlerinden daha da önemli sayılsa gerek. (Askerine peygamberinin adıyla hitap eden, peygamberinin ruhu incinir endişesiyle Mescid-i Nebevî’nin tamiri sırasında çekiçlerin tokmağına keçe sardıran başka bir millet var mı acaba?) Yani, dinleriyle bu anlamda özdeşleşecek kadar etkileşim içine giren başka hangi milletlerin olduğu tartışılmaya değer bir konu…
Aradan 100 yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra II. Meşrutiyet döneminin önemli bir devlet adamı, hukukçusu ve düşünürü olan Said Halim Paşa üzerine okumalar yapıldığında, Paşa’nın yaşadığı dünya ile günümüz Türkiye’si arasındaki şaşırtıcı benzerlikler dikkati çeker (Bülbül, 2011). II. Meşrutiyet döneminde oluşan çok renkli siyasî ve fikrî yelpazenin hiç kuşku yok ki bunda payı büyüktür. Nitekim Tarık Zafer Tunaya, II. Meşrutiyet dönemi için, “Osmanlı son dönemini, Cumhuriyet ve sonrasını anlamak için bir laboratuardır.” (Tunaya, 1995: 750) ifadesini kullanmaktadır. Bu dönem, bir açıdan anayasal düzen ve parlamenter sisteme geçiş, siyasî partilerin yaygınlık kazanması, temel hak ve hürriyetlerin teminat altına alınması ve basın kuruluşlarının sayısındaki artışlar bağlamında Türkiye’de çağdaş düşüncenin başlangıcını oluşturur (Birecikli, 2008: 222)…
Bu deneme, iktisat teorisi içinde yeni-kurumsalcı okul içerisinde değerlendirilebilecek Yoram Barzel’in ortaçağdan günümüze Avrupa tarihi içinde hukukun üstünlüğüne dayalı kurumların evrilişi konusunda kullandığı bir hipotezden yola çıkarak Osmanlı tarihi içinde sultanların kul zümresiyle olan malî ve siyasî ilişkilerini farklı bir zeminde tartışmayı hedeflemektedir. Burada yapılmak istenen, yeni-kurumsalcı okulun temel varsayımları ve hipotezlerini farklı bir tarih tecrübesinde teyid etmek olmadığı gibi, ilgili varsayım ve hipotezler çerçevesinde farklı bir tarihi yargılamak da değildir. Bundan ziyâde, geçmişten bugüne Batı’da ve ağırlık Osmanlı coğrafyasına verilmek kaydıyla Doğuda kurumların birbirinden farklı kulvarlarda evrilişini konu edinerek, teori ve tarihî pratik geçişliliği içerisinde tartışabilmek kaygısı ağır basmaktadır…
Birikim’in İslamcılığı İslamcılığın Birikim’i: Birikim dergisi’nde İslamcılık tartışmalarının tahlil ve tenkidine mukaddime
Memleketimizde her şeyin İslam ile mukayyet olduğu sarih bir hakikattir. Düşünce dünyamızda Türkiye ile İslam aynı şeyi ifade eder. Din, devlet, mezhep ve milletin birbiri yerine kullanılmasında hiçbir sakıncanın görülmediği dünya tasavvurumuzda Türkiye’nin ikbali uğruna mücadelenin aynı zamanda İslam uğruna mücahede olduğu da erbabınca bilinir. Böylece devlet ve millete hizmetin aracı olarak siyaset, dini bir çehreye bürünür. Şunu söylemek mümkündür ki siyaset etmek Türkler için farz-ı kifaye hükmündedir. Düşüncenin de bir siyaseti olduğuna göre İslam ve İslamcılığa istikamet tayin etme niyetindeki olanların da tahlil ve tenkidini yapmak zaruret haline gelir….
Bu yazının amacı, popüler kültür temelinde politikanın teorik bir çerçevelemesini oluşturmaya çalışmaktır. Bu doğrultuda politikanın genelde kültürel, özelde popüler kültür boyutunun çoğunlukla göz ardı edilmiş olmasının eksik bıraktığını düşündüğümüz hususlara değinmektir. Ağırlıklı biçimde popüler kültür çerçevesinde şekil aldığının anlaşılması, politikayı analiz etmede birçok boyutu ortaya çıkaracağından; politik olguya teorik bakışımızı zenginleştirmeye de imkân tanıyabilir. Günümüzün en önemli kültür eleştirmenlerinden Fredric Jameson (2005), toplumsal hayatımızda hemen her alanın kültürel bir temelle bağlantılı hale geldiğini söyler. Politikanın, toplumsal hayatın birçok bakımdan odağında olduğu düşünüldüğünde; kültürel olanın kendi yönünde, politika olgusunu da başkalaştırdığı veya en azından klasik şekilde algılandığından daha farklı bir konuma yerleştirdiği söylenebilir.
Son yıllarda Türkiye’nin çevresinde ortaya çıkan gelişmeler ve uluslararası süreçler bir bütün olarak dikkate alındığında; global dünya dengesinde ağır basmaya çalışan iki güçten birinin diğeri lehine Türkiye üzerindeki hesaplarından vazgeçmeye başladığını görüyoruz: Türkiye, Avrupa Birliği tarafından ABD’nin direkt etki alanına bırakılıyor. Başka bir deyişle, Avrupa Birliği’nin gizli -ya da açık-patronu olan Almanya “Doğu Politikasını” yine beceremedi ve çözüm yine Anglo-Saksonlara kaldı. Avrupa “Avrupalı bir Türkiye’yi” gözden çıkardı.
Aslında Türkiye batıyı girmeye ya da batılı olmaya çalışmıyor. 600 yıl boyunca batılı olan en azından onun renklerinden birini oluşturan Türkiye, batının dışına itilmeye çalışılıyor…
18 ve 19. asır Devlet- i Aliye-i Osmaniye tarihinin tedai ettirdiği şekliyle ıslahat kelimesi, bütün uygulama aşamalarında öz olarak aynı maksadı gerçekleştirmeye matuf ve münhasıran tek ve tekilci bir siyasetin ifadesidir. Devletin mükerrer ihya (yenilenme, gençleşme) teşebbüslerinin başarı derecelerini ölçen çalışmaların hakkını vermekle birlikte, Osmanlı modernleşme hareketleri üzerine siyaset yazarlarınca şimdiye kadar yapılan değerlendirmeler, söz konusu teşebbüslerin birbirini takip eden merhaleler şeklinde telakki edilmesinden ibarettir. Satıhta kalan bu tahlillerin kısmen bir sebebi, ıslahat hareketleri konusunda araştırıcı ve ilmî hassasiyete sahip çalışmaların mevcudiyetindeki nispî kıtlıktır.. Söz gelimi, ıslahatçıların kısa ve uzun vadedeki hedeflerinde husule gelen değişimler az da olsa anlaşılıyor; lâkin bu hedeflerin mahiyet-i hakikiyesi hakkında sarih bir fikir verecek detaylı araştırmalar henüz yapılmış değildir…
-
154( Bahar 2023)
2023 Seçimleri:Yarış ve rekabet mi,savaş ve husûmet mi? -
153( Kış 2023)
Mondros'tan Lozan'a (mütâreke, konferans, i’tilâfnâme ve muâhedeler...) -
152( Güz 2022)
Karadeniz'de Milli Mücadele -
151( Yaz 2022)
Milli Mücadelenin Batı Cepheleri (III) -
150( Bahar 2022)
Milli Mücadele'nin Batı Cepheleri (II) Savaş yayılıyor:"Sath-ı Müdafaa" -
146( Bahar 2021)
İstiklâliyetlerinin 30. Yılında Türk Cumhuriyetleri -
145( Kış 2021)
100. Yılında Milli Mücadele'nin Güney Cepheleri -
144( Güz 2020)
Milli Mücadelenin Doğu Cephesini Hatırlamak -
143( Yaz 2020)
Doğu Türkistan Türkiyedir. -
142( Bahar 2020)
TBMM 100 Yaşında - 1920/2020 -
141( Bahar 2020)
Yangın Yeri Düşünceleri -
140( Sonbahar 2019)
Siyaset ve Tarih Yazıları -
139( Yaz 2019)
Yargı Reformu, Hukuk, Siyaset, Tarih ve Aktüalite... Fikirler, Görüşler ve Tartışmalar. -
138( Bahar 2019)
Bir asır sonra 1919 sürecinden kesitler -
137( Kış 2019)
Gün Ortasında Karanlık - Doğu Türkistan'da Çin Nazizmi -
136( Sonbahar 2018)
BİRİNCİ CİHÂN HARBİ - 100 YIL SONRA HARB-İ UMUMİYİ YENİDEN TARTIŞMAK -
135( Yaz 2018)
24 Haziran 2018 Siyaset Tarihimizin Yeni Miladı - Ne oldu?, Nasıl oldu?, Ne olacak? -
134( Bahar 2018)
Ortadoğu...Siyasetin akaid'e, akaidin saltanata, düşüncenin keramete, cinayetin ibadet'e inkılabı... -
133( Kış 2018)
Milletlerarası rekabet nazariyât ve tarih yazıları... -
131( Yaz 2017)
Zihniyet, cemiyet, siyaset, tarih...Fikirler, görüşler, tartışmalar. -
130( Bahar 2017)
16 Nisan Halkoylaması Yeni Bir Yol Haritası mı? -
129( Kış 2017)
16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu -
128( Güz 2016)
2016 Aralığında TÜRKİYE -
127( Yaz 2016)
15 Temmuz -
126( Bahar 2016)